top of page

 

                         

4. Yol Gurdjieff

George Ivanovich Gurdjieff , Kafkas Yunan’ı bir baba

ve Ermeni bir anneden, çok farklı etnik kimliklerin olduğu

Kafkaslar’da doğmuş ve çağdaş Rus eğitimi almıştır

. Doğum ve eğitimle gelen çok kültürlü yapısına ek olarak,

gezgin dönemimde başta Türkçe, tüm Orta Asya dil,

din ve kültürlerini de eklemiştir.

Bu çok dilli yapısı sayesinde, başyapıtı olan Beelzebub’ı Ermenice

ve Rusça karışık olarak yazmış ve kitabın içinde pek çok dildeki

kelimeleri karıştırarak gizemli yeni kelimeler icat etmiştir.

Kafkaslar’ın bir diğer özelliği de, oldukça sert coğrafyası

ve buna bağlı olarak feodal, güç ve iradeye dayalı kültürüdür.

Gurdjieff, kendisinde gelişen bu sert mizacı hem hayatın getirdiği

zorluklara direnmek ve araştırmalarına devam etmek için kullanmış,

hem de sonraki döneminde öğrencilerine de aynı sertlikle davranmıştır.

Birden fazla etnik kültür ortamında yetişen Gurdjieff,

birbiriyle çelişen bilgileri varoluşuna otomatik olarak almadan,

gözlemlemiş ve hiçbirinin gerçekliğini kabul edememiştir.

Bu nedenle ilk gençlik yıllarından itibaren Hakikat’i araştırmaya odaklanmış

ve bu arayış için bir arkadaş grubu oluşturmuştur.

Gurdjieff özgüveni, fiziksel dayanıklılığı, hayatta kalma becerileri

ve içindeki soruların açlığıyla, bazen gezgin, bazen işadamı,

hatta bazen de casus olarak Tibet’ten Vatikan’a, Rusya’dan Mısır’a kadar

tüm Orta Asya ve Avrupa’yı dolaşmıştır.

Bir kaç kez silahla yaralanmış, ağır hastalık geçirmiş,

buna rağmen gezici araştırmaları devam etmiştir.

Çocukluğunda kazandığı mizaç, öğretmenlik dönemini de

bir bakıma belirlemiş oldu: Pek çok farklı millet ve etnik yapıdan

öğrencileri oldu ve bu öğrencilerin çok büyük bölümüne 

sınırlarını zorlayacak kadar sert davrandı.

Gurdjieff, insanların mevcut hallerinde, gerçekliği algılayamayacaklarını iddia eder; çünkü uygun bilince sahip değillerdir ve daha çok "uyanık uyku" olarak adlandırılan bir halde yaşarlar.

 Gurdjieff’in 4.cü yol öğretisinden;

İnsanlar uyumaktadırlar ve bunu kabul etmezler.

Bütün insanlar sadece makinedirler, bütün faaliyetleri mekaniktir.

Her şey başka şeylerle bağlantılıdır.

İnsan bir çok BEN sahibidir.

Her insanın içinde 5-6 bazen daha çok ama sınırlı sayıda BEN vardır.

Bunlardan her biri yönetimi ele aldığında kendinin asıl BEN olduğunu

yani EFENDİ olduğunu sanır ve diğer benlere ait en ufak bilgisi olmaz.

İnsanda bu BEN değişimlerini kontrol edecek hiç bir şey yoktur.

İnsan & makina bu durumu fark etmemekte, bilmemektedir.

İnsanların feda etmeleri gereken en önemli şey “ıstıraplarıdır”.

İnsan öyle yapılmıştır ki ; ıstıraba olduğu kadar asla başka şeye

o kadar çok bağımlı değildir. Zevklerden daha kolay feragat edilir.

 İnsan hayatını uykuda yaşar ve uykuda ölür.

Bu durumun sonucu olarak, her bir insan

şeyleri tamamen subjektif bir bakış açısıyla algılar.

Tipik halleriyle insanların, bilinçsiz otomatlar olarak

faaliyet gösterdiğini; ama insanın uyanabileceğini

ve büsbütün farklı bir insanoğlu olabileceklerini iddia etmiştir.

Çalışma aracımız, kendini-gözlemektir.

Başka bir yol yok ve hiç kimse bu çalışmayı bizim için yapamaz.

Bunu kendimiz yapmalıyız.

 Evrenin bundan sonraki temel kanunu yedi kanunu veya oktavlar kanunudur.

Bu kanunun anlamını kavramak için,

evreni titreşimlerden meydana gelmiş olarak kabul etmek gerekir.

Bu titreşimler, evreni oluşturan maddenin, en incesinden en kabasına kadar

bütün çeşit, safha ve yoğunluklarında faaliyet göstermektedir.

Çeşitli kaynaklardan çıkmakta ve birbirleriyle kesişerek,

çarpışarak, güçlendirip, zayıflatarak, durdurarak çeşitli yönlerde ilerlemektedirler. (Gurdjieff burada aslında Kuantum fiziği

yani dalga/parçacık fonksiyonunu tarif etmektedir.)

 Fiziğin temel görüşlerinden birisi “Titreşimlerin sürekliliğidir”.

Bu konuda kadim bilginin görüşü farklıdır; Zira kadim bilgi,

titreşimler anlayışının temeline “Titreşimlerin süreksizliği” ilkesini yerleştirmiştir.

bottom of page