
Soley Dönüsüm Gecidi
Yeme Bozuklukları
( Obesite )
21. Yüzyılın Yeni Salgını: Şişmanlık
Son 30 yılın hem bir hastalığı hem de bununla girilen mücadelesi
salgına dönmüş olan şişmanlık (obesite),
yol açtığı kalp hastalıkları, kanser ve eşlik eden ruhsal bozukluklarla
sağlık gündeminin en önemli sorunlarından biridir.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk, ergen ve erişkinler arasında
önemli bir halk sağlığı sorunu olan şişmanlığın başlıca nedenleri olarak;
Genetik etkenler, bazı beyin tümörleri, beyinde salgılanan bazı madde ve hormonların düzeyindeki değişmeler, çevresel etkenler, yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları,
bazı ruhsal bozukluklar, bazı fiziksel hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar,
fiziksel aktivitenin azlığı, birey hareketsiz kılan tv izleme ve bilgisayar kullanımını sayabiliriz. Bunun yanında aile tutumları, akran etkisi, sosyal olarak yetersizlik,
ailelerin beslenme konusundaki bilgi yetersizlikleri,
sosyo-ekonomik düzeyde düşüklük ve bunları bağlı olarak ortaya çıkan
yaşam biçimini de ekleyebiliriz.
Bireyin düşük kendilik değerine sahip olması, bedenini algılamada sorunlar,
sürekli olarak değişkenlik gösteren kilo alma ve verme döngüsünün yarattığı ruhsal sonuçlar şişmanlığın oluşumunda etkili değişkenler içinde sayılmaktadır.
Obesite (Şişmanlık ) ile başaçıkabilmek için,
şişmanlığın uzun soluklu bir mücadele olan sağaltımında,
ana hedefler kilo vermeden çok, sağlıklı bir beslenme
ve etkinlik yapma alışkanlığı kazanmadır.
Bu yaklaşım daha çok olumsuz davranışları olumlu davranışlarla değiştirme,
olumlu yeme tutumları geliştirme,
etkinlik becerisi kazandırmaya odaklı davranışçı girişimleri içerir.
Bunun için özellikle bu davranışları belirleyen
çevreyi düzenlemek oldukça önemli bir süreçtir.
Yeme alışkanlıklarının ve fiziksel etkinliğin farkında olmak,
sorunlu yeme ve etkinlik davranışlarını görünür kılmak,
aşırı yemeyi ortaya çıkaran ya da kolaylaştıran ortamları ve durumları saptamak,
özellikle davranış değişikliklerini küçük adımlarla yapmak,
bu değişiklik olumlu sonuç verdiğinde yeni değişikliği gündeme getirmek önemlidir.
Yeme düzenini gözden geçirme, hareketsiz yaşantıyı değiştirme (özellikle TV izleme)
ve aktivite seviyesini arttırmaya yönelik eğitimler başta gelmektedir.
Bunun yanında koruyucu ve önleyici yaklaşımlar da
tedavide dikkat edilmesi gereken diğer önemli hedefler olmalıdır.
Sonuç olarak, şişmanlık, genetik ve çevresel etkenlerin
karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıkan,
yaygınlığı giderek artan klinik bir sorun olarak,
hem tedavisi hem de önlenmesi açısından farklı başlıklar altında
bir ilişki ve eşgüdüm kurulmasını gerektirir.
Şişmanlık ile mücadelede önleyici ve koruyucu yaklaşımların öncelikli olduğunu,
bu nedenle, şişmanlık gelişiminde belirleyici olan risk etkenlerinin saptanması,
ortadan kaldırılması, bunun yanında sağlıklı kalmaya olanak veren
uygun bir çevre oluşturulması en doğru yaklaşım olacaktır.
Günümüzde yalnızca zayıflamaya yönelik tedavilerin
tek başına yeterli olmadığı konusunda artık herkes hemfikir.
Özellikle bireyi aşırı yemeye iten ruhsal altyapının ele alınması,
sorunun belirlenmesi ve danışanın aşırı yeme isteğinin kaynağına inilerek
nedeninin bulunması ve tedavi sürecinin bu doğrultuda programlanması esastır.
Aksi takdirde kısır döngüden çıkılamaz. Danışan kilo verse dahi tekrar tekrar alır.
( Anoreksiya nervoza )
Genellikle ergenlik döneminde başladığı bildirilir ancak çok ender de olsa
9 yaşında ve menopoz sonrası kadınlarda başladığını bildiren çalışmalar vardır.
Bulimiya nervoza için ise tipik başlangıç 18-19 yaş arasıdır.
Bu durum vücuttaki pek çok organı ve bu organların işleyişini olumsuz biçimde etkiler.
Karşılaşılan tıbbi sorunların başlıcalarını
Tansiyon düşüklüğü, nabız sayısının azalması, kalp ritm bozuklukları,
kalp kasının erimesi, elektrolit bozuklukları nedeniyle ani kalp durmaları en önde gelenlerindendir.
Kusmalara bağlı yemek borusu hasarları, hatta yırtılmaları,
şişkinlik, kabızlık, müshil kullanımına bağlı bağırsak bozuklukları
Adet düzensizlikleri ve adetlerin kesilmesi
Kemik erimesi (osteoporoz), kemiklerde çabuk kırılmalar
Diş minelerinde erime, çürükler, kansızlık ve vücudun savunma hücrelerinin azalmasışeklinde sıralayabiliriz
Çıkarma davranışlarına bağlı anoreksiya nervozadaki benzer tıbbi sorunlar,
dişlerde aşınma, parotis bezi büyümesi, mide genişlemesi,
yemek borusu zedelenmesi, karın ağrıları,
kalp yetersizliği önemli komplikasyonlardır.
Elbette önce kilo kaybına yol açan başka bir
tıbbi hastalığın olmadığına emin olunmalıdır.
Kilo kaybı depresif bozukluklarda sık görülür.
Depresyonda iştah azalır ancak anoreksiya nervozada hasta
iştahın varlığını yadsır. Anoreksiya nervozanın ileri safhalarında iştah azalır.
Bulimiya nervoza genellikle bir yıl ya da daha uzun süreli diyet yaptıktan sonra gelişir. Diyet yaparak kilo kaybedilir veya başarılı olunamaz,
ancak kilo kaybı, asla anoreksiya nervoza tanısı koyduracak nitelikte değildir.
Hastalar karbonhidrat ve yağ içeren gıdalar başta olmak üzere
gıda alımını tamamen azaltır.
Aşırı hareketli olabilir veya egzersiz yaparlar.
Çoğunluğu gıda ile zihinsel düzeyde uğraşır, yemek tarifleri toplar,
aileleri için özel yemekler yapar.
Karbonhidratlı yiyecekleri saklar, cepte, çantada taşıyabilir.
Kilo almadığına inanmak için aynaya uzun uzun bakar.
Bazıları kendini tamamen şişman algılarken bazıları zayıf olduğunu,
ancak karın, baldır, kalça gibi bazı bölgelerin şişman olduğunu kabul eder.
Zayıflıklarının tehlikeli boyuta geldiğinin farkına varmaz.
Yakınlarının destek başvurusu yapması gerekecektir.
Anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza
tüm psikiyatrik hastalıklar içinde en ölümcül olanlarıdır.
Özellikle anoreksiya nervozalı hastalar daha fazla risk altındadır.
İyi örgütlenmiş yeme bozukluğu kliniklerinin olduğu ülkelerde bile,
anoreksiya nervozalı hastaların yaklaşık % 10’u bu hastalıktan dolayı ölmektedir.